THE GRAND BUDAPEST HOTEL

Extra Large Movie Poster Image for The Grand Budapest Hotel

2014 yapmı The Grand Budapest Hotel, bu yıl adından sıkça söz ettiren filmlerden biri olduğu için ben de değerlendirmeye almak istedim. Filmin türü komedi olarak geçiyor, ama her sahnesinde delicesine güldüğümüz klasik bir komedi filmi beklemeyin. Nedenini açıklamak yerine filmin yönetmeninin Wes Anderson olduğunu söylersem her şey açıklığa kavuşur sanırım. Daha önce eğer bir Wes Anderson filmi izlediyeseniz, onun o insanı içine alan öykülerin içine hem dramı, hem de mizah unsurlarını nasıl ustaca yedirdiğini zaten biliyorsunuz demektir. Eğer sizin için ilkse, sizi şaşırtacak bir film tarzı olacağına hiç şüpheniz olmasın, çünkü bu film “garip” bir film.

Filmin oldukça basit olan konusuna biraz değinelim isterseniz. Eskiden oldukça önemli bir otel olan, ancak artık eski günlerini arayan The Grand Budapest Hotel de konaklayan genç bir yazar (Jude Law), otelin sahibi Bay Moustafa (F. Murray Abraham) ile şans eseri tanışır. Yazar Bay Moustafa ya bu oteli nasıl aldığını sorar ve o da bu soru üzerine yazarı akşam yemeğine davet ederek orada anlatacağını söyler. Bay Moustafa nın hikayesini dinlemeye başlayarak otelin o parlak yıllarına o andan itibaren döneriz ve onu bu noktalara getiren hocası ve otelin baş kahyası olan M. Gustave (Ralph Fiennes) ile olan ilginç arkadaşlıklarını izlemeye başlarız.

M. Gustave oteli çekip çeviren çok önemli bir çalışandır ve Moustafa, o zamanki adıyla “Zero” ise işe yeni başlamış bir “Lobby Boy” dur. M. Gustave yaşlı kadınlara ilgi duyan (!) birisidir ve onlarla iyi anlaşır ve hatta sevgili olur. Son sevgilisi ise bir anda vefat ettiğinde kadının inanılmaz derecedeki serveti ve elbette mirası kime bırakacağı merak konusu olmuştur. Avukat tarafından açıklanan vasiyette kadın mirasın büyük kısmını oğlu Dmitri (Adrien Brody) ye bırakmıştır. Ancak ölümünden sadece bir gün önce açıkladığı ek bir vasiyet notuyla paha biçilemez bir tabloyu sevgilisi M. Gustave ye bıraktığının açıklanmasıyla birlikte asıl hikaye başlar. Yaşlı kadının oğlu Dmitri ve aile üyelerinden Jopling (Willem Dafoe) bu duruma asla müsaade etmeyecek kadar kararlı ve kızgındırlar. Tabloyu güzellikle bu aileden koparamayacağını anlayan Gustave, Zero’yla birlikte, aslında hakkı olan bu tabloyu çalmaya karar verir. Tabi Dmitri ve Jopling bu durumu onların yanına bırakmamaya kararlıdır ve peşlerine düşer.

Bu sırada olayı araştıran polis Henckels (Edward Norton) ise yaşlı kadının ölümünden Gustave’ yi sorumlu tutarak onu hapse atar. Bundan sonrası ise enteresan bir hapisten kaçış ve belalı aile üyeleriyle hesaplaşma hikayesine döner.

Wes Anderson ın çoğu filminde olduğu gibi bu filmde de aslında ciddi olaylar absürt ve komik yönleriyle ele alınıyor. Ancak bütün filmlerde olayın sadece içi boş mizahi öğelerini değil, insancıl ve dramatik yönlerini de kolaylıkla yakalayabiliyoruz. Örneğin Gustave ve Zero Moustafa nın birbirlerine karşılıklı sonsuz güvene dayanan arkadaşlıkları, Zero nun tanıştığı ve daha sonra hayatının aşkı olan sevgilisi Agatha ile alakalı detaylar ve Zero nun yıllar sonra bile The Grand Budapest Hotel e olan sevgisi ve bağlılığı bize filmin bu yönlerini anlatan detaylar diye düşünüyorum.

Filmin diğer bir Wes Anderson filmi The Royal Tenenbaums ile olan benzer yönlerini ise hemen anlamak mümkün. Ancak, gerek olay kurgusu, gerek işlenişi ile bana göre The Royal Tenenbaums’ un bir tık altında bir film olmuş. Belki de bende yeri ayrı olan Ben Stiller faktörü bu düşüncemde etkili olmuştur, ama iki filmi de izleyen çoğu izleyici bana hak verecektir diye düşünüyorum.

Gelelim filmin inanılmaz oyuncu kadrosuna. Filmin ana karakterleri Ralph Fiennes, Jude Law, Willem Dafoe, Adrien Brody ve Edward Norton gibi isimlerin yanında küçük rollerde Jeff Goldblum, Harvey Keitel, Bill Murray, Tilda Swinton ve Owen Wilson gibi her filme başrol oynayabilecek muazzam oyuncular yer alıyor. Sırf bu isimleri bir arada görmek bile bir sinema izleyicisi için yeterli bir keyif sebebi bence. 100 dakikalık süresiyle bir çırpıda akan filmi izlerken kesinlikle sıkılacağınızı düşünmüyorum. Ancak bu noktada bir parantez açıyorum, bu film herkesin zevk alarak izleyebileceği bir film değil. İzledikten sonra, “Bu neydi şimdi?” dememeniz için şimdiden uyarıyorum. Ancak filmin IMDB puanını ve oyuncu kadrosunu göz önünde bulundurmadan çok fazla beklentiye girmeden izlerseniz çok ilginç ve eğlenceli bir filmle karşı karşıyasınız demektir.

Son olarak bir not düşmek istiyorum; filmi izledikten sonra herkesin kafasında bir soru oluşacaktır: The Grand Budapest Hotel gerçekten var mı? Sorunun cevabı hayır, Budapeşte’ de böyle bir otel yok. Ancak, benim de bizzat gezme şansı bulduğum Çek Cumhuriyeti’ ndeki muhteşem bir şehir olan Karlovy Vary’ deki bir otelden ilham alındığını da belirtmeden geçmeyeyim. İyi seyirler.

Benim Puanım: 7/10

IMDB Puanı: 8.2/10

Filmin Fragmanı:

Yorum bırakın